CHP’li Erhan Adem, “Türkiye Topyekûn Bir Yangın Seferberliğine Hazırlanmalı”

Türkiye’nin dört bir yanında her yaz yeniden başlayan orman yangınları, artık yalnızca doğayı değil; insan hayatını, şehirleri ve toplumsal güvenliği tehdit eden derin bir meseleye dönüşmüş durumda. Eskişehir’de çıkan yangında müdahale eden 5’i orman işçisi, 5’i AKUT gönüllüsü olmak üzere toplam 10 kişi hayatını kaybetti. Daha dün, Bursa’da yaşanan yangında ise üç vatandaşımızı yitirdik. Son yıllarda orman yangınları nedeniyle yaşamını kaybeden yurttaşlarımızın sayısı, yıllık ortalama 50’yi buluyor. Bu yangınlar artık sadece ağaçları değil; birlikte yaşadığımız hayatı, geleceği ve toplumsal huzuru da yakıyor.

Veriler durumun ne kadar kritik olduğunu gözler önüne seriyor. Türkiye’de 88 yılda yaşanan toplam orman yangını sayısı 126.280’e ulaşırken, yıllık ortalama yangın sayısı 1.435 olarak kayda geçmişti. Ancak son 10 yılda bu ortalama neredeyse iki katına çıkarak 2.732’ye yükseldi. 2024 yılı ise tüm zamanların rekorunu kırdı: tam 3.797 orman yangını yaşandı. Bu artış, sadece iklim koşullarıyla değil, plansız kentleşmeden rant odaklı yaklaşımlara, kurumsal dağınıklıktan yeterli hazırlık yapılamamasına kadar birçok yapısal sorunla açıklanabilir.

Yangınlar başladıktan sonra yapılan müdahalelerin etkisi, ne yazık ki sınırlı kalıyor. Alevler yayıldıktan sonra değil, henüz çıkmamışken harekete geçilmesi gerekiyor. Ancak elimizdeki müdahale kapasitesi bile bu hız karşısında oldukça yetersiz. Türkiye’nin 23 milyon hektarlık orman alanına karşılık, elinde yalnızca 27 yangın söndürme uçağı bulunuyor. Bunlara 105 helikopter eşlik ediyor ancak bunların sadece 57’si fiilen kullanılabilir durumda. Ayrıca 14 adet insansız hava aracı görev yapıyor. Kara gücünde ise 1.786 arazöz, 2.742 ilk müdahale aracı ve yaklaşık 13.500 yangın işçisi bulunmakta. Fakat bu işçilerin önemli bir kısmı masa başı görevlerde çalışıyor. Bu tablo, ülkenin ormanlarını korumak için hâlâ yeterli kapasiteye ulaşamadığını açıkça ortaya koyuyor.

Sorun sadece ekipman eksikliğiyle sınırlı değil. Yerel yönetimler, ellerinde yangına müdahale edebilecek araç ve insan gücü bulunmasına rağmen yasal görev alanı dışında tutuldukları için çoğu zaman devre dışı bırakılıyor. Sivil toplum kuruluşları ise sürece yeterince entegre edilemiyor. Devletin bazı hava araçlarını kiraladığı ve bunun için yalnızca kiralama bedelinin değil, yakıtın, personelin ve yer hizmetlerinin de kamu bütçesinden karşılandığı biliniyor. Bu model, uzun vadede sürdürülebilir olmadığı gibi, ciddi bir kaynak aktarımı sorununu da beraberinde getiriyor. Yangın söndürme işi, ormanları korumanın ötesine geçerek bazı yapılar için bir finansal döngüye dönüşmüş durumda. Oysa asıl ihtiyaç, kalıcı bir sistemin kurulması ve bu kaynağın etkin kullanılmasıdır.

Yangınların çıkmasını önleyici adımlar ise hâlâ atılmıyor. Yangına hassas bölgelerde tampon yeşil kuşaklar oluşturmak, orman köylerinde yapılaşmayı dikkatle planlamak, ormana olan piknik baskısını azaltmak ve bunun yerine alternatif rekreasyon alanları yaratmak gibi çözümler sadece öneri düzeyinde kalıyor. Eğitim merkezleri kurularak halkın doğa ve yangın bilinci artırılmalı, genç kuşaklar çevre duyarlılığıyla yetiştirilmeli. Ayrıca orman yangınlarıyla profesyonel düzeyde mücadele edecek kadroların yetiştirileceği bir “İtfaiyecilik Akademisi” kurulması elzem hale gelmiştir.

Tüm bu tablo karşısında artık parçalı ve günü kurtaran çözümler değil, ulusal düzeyde bir seferberlik anlayışı gerekiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır açılmaz, tüm siyasi partilerin ortak imzasıyla bir “Orman Yangınlarıyla Mücadele Komisyonu” kurulmalı. Bu komisyon yalnızca vekillerden değil, ilgili tüm kamu kurumlarından, üniversitelerden, yerel yönetimlerden, meslek odalarından ve sivil toplumdan temsilcilerle birlikte çalışmalıdır. Bu artık bir siyasi mesele değil, ortak bir toplumsal sorumluluktur. Doğa hepimizin evidir; yangın yalnızca bir bölgeyi değil, hepimizi yakar. Bu nedenle farklılıklarımızı bir kenara bırakıp, aklı, vicdanı ve bilimi ortaklaştırarak çözüm üretmeliyiz.

Bugün yapacağımız tercihler, yarın kaç hektar orman, kaç ev, kaç can kurtulacak sorusunun cevabını belirleyecek. Bu çağrı, siyasi değil insani bir çağrıdır. Gelin, yangına karşı birlikte duralım. Çünkü bu yangınlar, sadece ormanları değil; çocuklarımızın geleceğini, nefesimizi ve ülkemizin ortak mirasını kül ediyor.

İlgili Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu